AYHAN SÜRMEN'İN KALEMİNDEN "İYİ YEMEĞE KÖTÜ SOS OLURSA"

AYHAN SÜRMEN'İN KALEMİNDEN "İYİ YEMEĞE KÖTÜ SOS OLURSA"

Değerli okurlarıma bu günkü konuyu anlatırken mahir olduğumu düşündüğüm yemek üzerinden örnek olan bir başlık kullanmak istedim. Her ne kadar konu Suriye olsa da yazılıp çizilenin akılda kalabilmesi için pratik hayattaki bir takım olay ve olgularla temsil ve benzerlikler kurmanın meseleyi anlamaya çok büyük katkısı olduğuna inananlardan biriyim. O nedenle temsilde hata olmaz misali meramımı sizlere anlatmaya çalışacağım.

Suriye’deki son gelişmelerin sentezini yapan aklın devlet aklı olup olmadığı veya ne oranda devlet aklının uygulamaya konulduğu hususunu analiz ederek sizlerle irdeleyici ve değerlendirici bir müzakere yapmak istemekteyim. Çünkü ya hep ya hiç gibi her şeyi siyah-beyaz üzerinden değerlendirmeyip bu iki çizgi arasında oransal olarak ortaya konulacak bir tablonun değerlendirilmesi ve vasat ölçünün üzerindeki oranlara başarı gözüyle bakılması gerekmektedir. Bu durumla ilgili örneklemeye uyan pek çok misal vardır. Bunlardan biri Lozan’da adaların durumu eleştirilirken o tablo içinde yeni bir devletin kuruluşu nedeniyle toplam başarı iyidir deriz. Bir başka örnek ise Misak-ı Milli içinde Musul ve Kerkük gitmiş olsa da yeni kurulan bir devlet nedeniyle buradaki toplam başarı da iyi olarak değerlendirilir. İşte Suriye’yi de analiz etmeye çalışarak bir değerlendirme yapmamız bu minvalde olacaktır.

Elbette Suriye’de şu anki durum anlık olarak sonuç kabul edilirse, bunun arkasında bir süreç işletildiği bellidir. Ancak mevcut tabloyu ileriye yönelik ele aldığımızda kurulan stratejinin devlet aklının konsolide olduğu bir strateji mi, yoksa siyasetin kısa süreli başarı elde etmesine yönelik bir manevra mı olduğu konusunda tereddütler yaşanmaktadır. Bununla beraber işin görünmeyen kısmına bakıldığında başta ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya vs  dünyanın belli yerlerinden oraya gelenleri gördüğümüzde bizim sınırımızın bu tarafında kalmamızın ne derece sığ bir diploması ve devlet aklı olduğunu anlayabiliriz. Bu yönde bir hatanın yapılıp dönüldüğü örnek, Suriye’de önce Süleyman Şah Türbesini geriye çekmemiz ve ardından da yanlışımızı anlayıp “hedef Rakka” dememizdir. Bu zikzak bile bize devlet aklının stratejik olduğunu göstermektedir.

Suriye’de bu tabloyla beraber ülkemizin yürüttüğü strateji oldukça önemli bir takım adımların atılması yönünde cereyan etmektedir. Bu adımlar, Suriye Milli Ordusuna yerinde destek verecek şekilde ordumuzun belli stratejik bölgelerde sürekli mevcudiyeti olacak yönde planlanan ve inşasına başlanan askeri üstler gibi önemli alt yapılardır. Bu alt yapılar tıpkı ordumuzun Azarbeycan’da, Katar’da vs dış ülkelerde bulunduğu gibi Suriye’de de haklı sebeplerle bulunması anlamına gelmektedir. Diğer yandan YPG/PYD gibi terör gruplarının işgal ettiği ve başta ABD olmak üzere batının desteklediği bölgenin boşaltılmaması halinde şimdilik Suriye devletini biz elde tutabilsek de orta-uzun vadede ekonomik sebeplerle tutmamızın çok ağır yükü ve faturası söz konusu olacaktır. Çünkü PYD/YPG bölgesi Suriye’nin neredeyse tamamının elektrik üreten barajları, içme ve sulama suyu kaynakları yanında petrol yataklarının da bulunduğu bölge olması nedeniyle mutlaka terör grupları ve ayrılıkçı unsurlardan arındırılması gerekir. Türkiye’nin bu konudaki ısrarlı tutumu devlet aklıdır. Aynı devlet aklı Suriye’de Rusya ile karşı karşıya gelmeden Rusya’nın sadece Lazkiye’de asker bırakarak Suriye’den ayrılmasını sağlamıştır. Bu noktada Rusya’nın devam eden Ukrayna savaşında batılı ülkelerin blokajında olması ve dünyada çıkış alanının önemli bir kısmının Türkiye üzerinden gerçekleşmesi çok önemli bir argümandır. Türkiye mevcut durumda Şam’a 30-40 km mesafeye kadar gelmiş olan İsrail için de önemli bir mesajdır. Suriye’de yeniden yapılandırmanın Türkiye’nin ağırlıklı rolüyle yapılıyor olması bu ülkede yapılacak yeni anayasa ve kurumların oluşumundaki alt yapı ve mevzuatın Türkiye tecrübesiyle kurulması durumunda asırlar boyu aynen İngiltere’nin İskoçya ile olan birliği gibi Türkiye’nin de Suriye ile olacak birliği sağlıklı zemin bulacaktır. Bu gelişmelerin süreç yönetimi ve devlet aklının hakim olduğu bir strateji ile mümkün olabileceği barizdir.

Tüm bunlar varken Sayın Bahçeli’nin açılımı henüz dağınık şekilde olsalar da tüm ülkücülerin şaşkınlık yaşamasına yol açmıştır. Suriye’de bahsettiğimiz gelişmeler bu yönde iken Türkiye’deki Abdullah Öcalan sürecinin Sayın Bahçeli tarafından ortaya atılması ister istemez siyaseten bir manevra gibi görünmekte, ancak muhtemel sonuçları da ülkemizin eyalet yönetimine dönüşümü ve kırılganlaştırılması gibi tehlikeli beklentileri de tetikleyebilecek bir çıkışın varlığını sorgulatmaktadır.

Yukarıdaki perspektiften bakıldığında Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak gerektiğini dikkate almak gerekir. Sayın Musavvat Dervişoğlu bu minval üzere siyasetini konumlandırarak devletin aklıyla örtüşen kesişim alanını artırmaktadır. Hassasiyetlerinin devlet üzerinde daha çok olduğu görülen ülkücüler olup bitenleri daha çok Sayın Bahçeli ve Sayın Dervişoğlu’nun izlediği çizgide değerlendirecekleri ortadadır.  Tekrar yazımızın başlığına dönersek denilecek tek şey inşallah Sayın Bahçeli İyi yemeğe kötü sos koymuyordur.

YORUM EKLE